Marmara Depremi'nin Yıldönümünde İMO'dan Kentleşme Uyarısı
İMO İstanbul Şubesi'nden Deprem Uyarısı: Riskli Yapılar Dönüştürülmezse Felaket Kaçınılmaz
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi, 17 Ağustos Marmara Depremi'nin 26. yıl dönümünde yaptığı basın açıklamasında, İstanbul'daki yapı stokunun büyük bölümünün riskli olduğunu ve kentsel dönüşüm çalışmalarının yetersiz kaldığını vurguladı.
İMO İstanbul Şube Başkanı Sinem Kolbu, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin 26'ncı yılı nedeniyle düzenlenen basın toplantısında, 6 Şubat depremleri sonrasında verilen sözlerin tutulmadığını, yapı stokunun büyük bölümünün riskli olduğunu ve kentsel dönüşüm çalışmalarının yetersiz kaldığını kaydetti.
Marmara Depremi'nin İzleri Hala Taze
Kolbu, Marmara depreminin büyük bir can ve mal kaybına yol açtığını, ülke genelinde derin bir toplumsal travma yarattığını belirterek, aradan geçen 26 yıla rağmen özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesi'nde yaşayan yurttaşların depreme karşı ciddi kaygılar taşıdığını, bu endişelerin bilimsel gerekçelere dayandığını vurguladı. Kolbu, şöyle konuştu:
"Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi'nde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. İstanbul'un Silivri ilçesi yakınlarında Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde 6.1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyoruz. Ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz."
Türkiye Deprem Gerçeğiyle Yüzleşmeli
Son yüzyılda Türkiye'de 85 yıkıcı depremin meydana geldiğini ve yaklaşık 85 bin civarında insanın hayatını kaybettiğini kaydeden Kolbu, şöyle devam etti:
"Nüfusun yüzde 96'sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60'lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir."
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Neden Uygulanmadı?
Marmara depreminden sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odasının her yönüyle depremi inceleyip alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırladığını hatırlatan Kolbu, şunları söyledi:
"Bu raporlar 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye'nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. Bu plana göre yapı stoku envanteri daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı 6 Şubat depremlerinde 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti."
Deprem Vergileri Nereye Harcandı?
Konuşmasının devamında 17 Ağustos depreminin ardından depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek amacıyla çıkarılan vergilerin kalıcı hale gelmesini eleştiren Kolbu, sözlerine şöyle devam etti:
"2025 yılı başına kadar toplamda 40.2 milyar dolar vergi toplanmıştır. Ancak 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4'ü bugüne kadar dönüştürülmüştür. Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır."
Siyasi İrade ve Yerel Yönetimler Sorumluluk Almalı
Siyasi iradenin ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini kaydeden Kolbu, şu ifadeleri kullandı:
"Toplumun yaşam hakkı siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insani gücü sürece dahil edilmelidir."
İlgili Haberler
- Tutuklu İPA Başkanı Gökce'den deprem yorumu: 'Hiç iyi durumda değiliz'
- İnşaat Mühendisleri Odası: Riskli yapılar bu hızla dönüştürülürse, 100 yılda bitebilir
- Naci Görür’den İstanbul uyarısı: Zaman doldu, en yüksek hasarı Avrupa Yakası alacak
Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.